HAYDUTOĞLU MEHMET BEY

VİRANŞEHİR (SAFRANBOLU) MÜTESELLİMİ HAYDUTOĞLU MEHMET BEY

Yrd. Doç.Dr. Salih YILMAZ- Nihat YASA 

Osmanlı Devleti’nde 18. yüzyılın başında iç karışıklıklar dolayısıyla ayanlık müessesesi ortaya çıkmıştır. Bu ayanlık müessesesi 18. yüzyılın ikinci yarısı ile 19. yüzyılın ilk yarısında devletin iç politikasında önemli bir rol oynamıştır. Ayanlık; mütesellim, mültezim, çiftlik sahibi olmak gibi her biri devlet tarafından kontrol edilen faaliyetler içinde gelişen bir sınıf olduğu halde bu kurumun devletten tamamen bağımsız ve gerçek anlamda bir mülkiyet anlayışını ortaya çıkardığı söylenemez. Hemen hemen bütün ayanlar servetlerini devlet memurluğu yaptıkları sırada edinmekteydiler. Bu durum ayanların öldükten veya siyaseten idam edildikten sonra servetlerinin müsadere edildiği konusuna açıklık getirmektedir. İşte bizim konumuzu oluşturan Haydutoğlu Mehmet Bey de Osmanlı Devleti’ne Viranşehir (Safranbolu) mütesellimi olarak hizmet etmiş ve ayanlık müessesesi içerisinde yer almış bir devlet adamıdır. Günümüzde Bartın’ın Kurucaşile ilçesi efradından olan bu kişi daha sonra idam edilmiş ve bütün mallarına el konulmuştur. Bu politika sadece Haydutoğlu Mehmet Bey için değil birçok ayan ve mütesellim için uygulanmış ve çoğu ortadan kaldırılmıştır.Anahtar kelimeler: Bartın, Bolu, Viranşehir, Safranbolu, Kurucaşile, Mütesellim, Ayan, Haydutoğlu, Haytoğlu,  Haydutoglu Mehmet, The Feudal Lord of Viranşehir (Safranbolu)  In the beginning of the 18th century in the Ottoman Empire as a result of internal unrest there occured governorship. It played an essential role in the internal politics of the state in the second half of the 18th and in the first half of the 19th century. Although the governorship was a class that developed with the activities similar to those of the feudal lords, vice-governor, and farm owners, and were controlled by the state, it cannot be said that this establishment was completely independent of the state and had an ownership concept in a real sense of the word. Nearly all of the governors were getting their possessions when they were at the state service. This sheds light on the discussion related to the seizure of the possessions of the governors after their death or after the capital punishment due to the political reasons. The topic of this study is Haydutoğlu Mehmet who was a statesman taking place in the governorship and who served as a governor in Viranşehir (Safranbolu) in the Ottoman Empire. He was from the inhabitants of Kurucaşile town of today’s Bartın. He was punished by capital punishment and all his wealth was seized. This policy was not only applied to Haydutoğlu Mehmet but to many governors and vice-governors, and many of them were killed.Key Words: Bartın, Viranşehir, Safranbolu, Kurucaşile, vice-governor, governor, Haydutoğlu, Haytoğlu GİRİŞOsmanlı rejimi, merkeziyetçi karakterini XVII. yüzyıl süresince yavaş yavaş kaybetmiş, Türkiye'de doğan yeni sosyal ve iktisadi şartların geliştirdiği siyasi zemin üzerinde Ayan =derebeylik rejimi sanki kendiliğinden kurulmaya başlamıştır. 1702’de devlet mukataalarının mültezimlere malikâne olarak hem de aynen eskinin tımar malikânesi gibi erkek evlada da geçmesi şartıyla verilmesine karar verilmesi, hazine adına vergi toplama yükümlerini bu yoldan ele geçiren yerli mütegallibeleri mukataa bölgelerinin birer derebeyi yaptığı gibi, 1726’da çıkarılan bir fermanla Enderunlu vali tayini sisteminden vazgeçilip her sancak ya da vilayetin yerli ağalarından belki en kudretlisinin oraya vali yapılmasına yol açılması, Osmanlı miri toprak düzeninin işlemez hale gelmesinden beri memlekette han, hamam ve özellikle köylerde çiftlikler edinerek geniş servetler yığmış, kapılarına bir sürü de "sekban ve sarıca" yığarak gereğinde hükümete bile karşı duracak güç kazanmış olan köklü ailelere, çevrelerinin üzerinde vali ve mültezim yetkileriyle tam bir derebeyi olma fırsatı kazandırmıştır.[1]Osmanlı’da feodal yapıyı çağrıştıran ayanlık, 18. yüzyılın ikinci yarısında ve 19. yüzyılın ilk yarısında imparatorluğun iç politikasında önemli bir rol oynamıştır. Ayanlık; mütesellim, mültezim, çiftlik sahibi olmak gibi her biri devlet tarafından kontrol edilen faaliyetler içinde gelişen bir sınıf olduğu halde bu kurumun devletten tamamen bağımsız ve gerçek anlamda bir mülkiyet anlayışını ortaya çıkardığı söylenemez. Hemen hemen bütün ayanlar servetlerini devlet memurluğu yaptıkları sırada edinmekteydiler. Bu durum ayanların öldükten veya siyaseten katl edildikten sonra servetlerinin müsadere edildiği konusuna açıklık getirmektedir. Çünkü devlet hizmetinde bulunanlar askeri sınıftan sayıldıkları için öldükten sonra mallarının devlet tarafından müsaderesi de olağan bir durumdur. Yerli ailelerin büyük çoğunluğu devlet hizmetinde iken mültezim, yeniçeri, kadı, sipahi mütekaidi, müderris, müftü vb. kazandıkları itibar ve servetle şehirlerde önemli rol oynamaya başlamışlardır. Bu ailelerin güçlü olanları idari, iktisadi, mali ve askeri alanlarda yapmış oldukları yardımlar dolayısıyla devlet için vazgeçilemez ve her zaman kendilerine başvurulan bir unsur olarak göze çarpmaktaydılar. Devletin el atmak istediği her alanda onlara muhtaç oluşu ilginçtir. Kimi zaman seferi orduların teşkili derebeylerin çabalarıyla mümkün olabilmiş; asayişten vergi tahsiline, kaçakların yakalanmasına, eşkıya tenkiline dek doğrudan devleti ilgilendiren her sorun onlara havale edilmiştir. Bu sürecin devamında özellikle 18. yüzyıla gelindiğinde herhangi bir sancakta kimin mütesellim olacağına artık merkezi devlet ya da vali değil, yerel ayan kendi arasında karar veriyor, tercih edilen kişi resmi atamayı yapacak olan devlet temsilcilerine bildiriliyordu.[2] Sultan’ın seferleri için, bizzat silahlandırdıkları ve ücret ödedikleri birliklerin her bakımdan sorumluları durumunda olan Ayanlar, otoritelerinin farkındaydılar ve hiçbir şeyin özerkliklerini engelleyecek güçte olmadığını biliyorlardı.[3] Osmanlı Devleti tarihinde gücün devredilmesi ve yerinden yönetim sistemi devletin kuruluşunda ve genişleme döneminde de başvurulan yöntemlerden birisi olmuştur.[4]Ayan’ın bir sınıf olarak ortaya çıkması ve güçlenmesi şu şekilde anlatılmaktadır: Ayanlar, özellikle merkezi otoriteyi sürdüremeyen, kırsal alanda tımar sisteminin yozlaşması ve zayıflamasıyla denetim gücünü yitiren ve gerek bu boşluktan ötürü gerekse nüfus artışı ve işsizlikle birlikte baş gösteren iç ayaklanmalar karşısında merkezi devletin de onayladığı yerel savunma milislerinin liderleri konumunda olan ve zaman içinde iltizam sistemi sayesinde iktisadi olarak da güçlenen, neredeyse devletin taşradaki gayri resmi temsilcileriydi. Öte yandan, sancak idarelerindeki değişiklikler, Anadolu’da karışıklıkların artması, merkezi otoritenin zayıflığı, vergi toplama meselesi, vilayet ve şehir kethüdalığının el değiştirmesi de Anadolu’da ayanlığın ortaya çıkması ve güçlenmesinin diğer sebepleri arasındadır. Ayan kastedilerek, halk arasından çıkmış bir unsurun devlet görevlilerini görmezden gelip halkın asıl temsilcisi olarak kendini zorla kabul ettirdiği ve bunun da devletin merkeziyetçi bürokrasisine indirilmiş ağır bir darbe olduğu ileri sürülmüştür. Bu düşünce doğrultusunda Ayanlığın ortaya çıkması ile merkezi yönetim tarafından gönderilen memurların yerine, Osmanlı ülkesinde Türk halkından olan yöneticilerin taşrada görev yapmaya başladıklarını ve dolayısıyla Enderun mensuplarının taşrada fonksiyonunun azalmış olduğu söylenmektedir. Taşrada kapıkullarının bu şekilde güç kaybetmesi padişahın iktidarının zayıflaması anlamına gelmekte ve bu iktidar boşluğunu ayan doldurmaktadır.[5]Ayanlık kurumuyla ilgili iki zıt görüş vardır: Bunlardan birincisi ayanlığın gayr-ı meşru veya isyancı bir zümre olduğu varsayımı üzerine kurulmuş klasik görüş, diğeri devletin, ayanlığı devletle halk arasında bir orta tabaka olarak kabul ederek esnek bir tavrı benimseyip, müspet bir değişime kapı açtığını iddia eden modern görüştür. Devlet ayanların gücünü kırmak için çeşitli politikalar geliştirmiştir. Bazen ölen ayanların yerine yenilerini tayin etmeyerek bu kurumu zayıflatıp, merkezi idareyi güçlendirmeyi amaçlamış, bazen merkeziyetçiliği güçlendirmek için gerektiğinde ayanlar katledilmiş, bazen de ayanları birbirine kırdırıp güçlerini azaltma yoluna gidilmiştir. Ayanların gücünü azaltmak için uygulanan yöntemlerden biri de müsadereydi. Sultanlar çoğu zaman müsadere gerekçesi olarak ayanın vergi ödemeyişini göstermiştir. Ayanlık buyrukları rüşvete konu olunca bu kurum 1786’da kaldırılmış yerine şehir kethüdalıkları kurulmuştur. Ancak, aradan fazla zaman geçmeden ayanlığa tekrar dönülmüştür. Ayanların güçlenmesinde en büyük yardımcıları da mütesellimler olmuştur.[6] Mütesellim; Osmanlı Devleti’nde taşra görevlerine beylerbeyi, sancakbeyi, muhafız vs. olarak tayin edilen vezir veya beylerin görevlerini teslim almak üzere, kendi hareketlerinden önce gönderdiği memur, vali vekili anlamına gelmektedir. Mütesellim doğrudan doğruya, teslim alacağı göreve tayin edilen tarafından vazifelendirilir ve söz konusu görevi asıl sorumlu ve yetkili adına halefinden devralırdı. Bir çeşit vekil olan mütesellimlerin memuriyetleri hükümet merkezinde tasdik olunurdu. Bunların azil ve tayinleri, sicilleri ile ilgili defterler reisülküttap kaleminde işlem görürdü.[7] XVII. yüzyıldan itibaren mazul vezirler ve mevali, kendilerine tahsis edilen has veya arpalığa gitmeyip, İstanbul’da ikamet imkânı buldukları takdirde, bu yerlerin kendilerine ayrılan gelirlerini toplamak ve bakımlarını kontrol etmek üzere görevlendirdikleri vergi memurları da mütesellim adını taşımakta idiler.[8] Sultan II. Mahmut Döneminde 1826'dan sonra iller idaresinin tasfiyesinde Mütesellimlik ortadan kaldırılmış, merkezi sistem hâkim kılınmıştır.[9] Buradan yola çıkılarak II. Mahmut’un yönetimde yenileşme çalışmaları nedeniyle kaldırılan Ayanların bir kısmı idam edilmiş olup. Viranşehir Mütesellimi Haydutoğlu Mehmet Bey de idam edilenler arasında yer almıştır. A. HAYDUTOĞLU MEHMET BEYİN HAYATI Osmanlı Devleti Döneminde 18. yüzyılın başında ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Batı Karadeniz bölgesinde de ayanlık müessesesi kurulmuştur. Bu bölgedeki ayanlık müessesesi dolayısıyla bölge halkı da zaman zaman zorluklar yaşamıştır.[10] 1800’lü yılların başında Batı Karadeniz’in tartışmasız en ünlü kişisi ve bölgenin Mütesellimi Haydutoğlu Mehmed Beydir. Kaynaklarda Haydutoğlu unvanıyla anılan Mehmet Bey yörede ise Haytoğlu unvanıyla anılmaktadır. Haydutoğlu Mehmet Bey, günümüzde Batı Karadeniz’in şirin ilçesi Kurucaşile’nin Tekkeönü köyünde doğmuştur. Mehmet Beyin çocukluğu da bu köyde geçmiş ve genellikle bu köyde gemicilikle iştigal etmiştir. Dönemin en ünlü kişisi olan Mehmet Beyin yakınları hala aynı köyde hayatlarını idame ettirmektedirler. Mehmet Bey hayatını kaybettikten sonra kardeşi, çocukları ve torunları ise Amasra’da yaşamaya devam etmişlerdir.  Haydutoğlu Mehmet Bey, Batı Karadeniz Bölgesinin mütesellimi olması dolayısıyla hem zengin hem de sözü geçen birisi olarak Osmanlı Devletinin bölge politikalarında önemli roller üstlenmiştir. Osmanlı Devleti, 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında Batı Karadeniz bölgesini kontrol altında tutabilmek için hem ayanlardan hem de mütesellimlerden destek almıştır. Mehmet Bey de bu dönem içerisinde gemicilik faaliyetiyle uğraştığı ve Osmanlı Devletinden ticari ayrıcalıklar kazandığı için oldukça güçlü ve sözü geçer birisi durumuna gelmiştir. Mehmet Bey ile ilgili olarak Necdet Sakaoğlu’nun kitabında bazı bilgiler mevcuttur. Necdet Sakaoğlu eserinde Mehmet Beyi şaki yani haydut ve eşkıya olarak nitelemiştir.[11] Mehmet Bey konusunda neşredilmiş kaynaklarda fazla bilgi bulunmaması ve Necdet Sakaoğlu’nun kitabında haydut olarak nitelendirilmesi araştırmacılar olarak bizi meraklandırmış ve bu konuda en güvenilir yer olan Başbakanlık Osmanlı Arşivini incelemeye sürüklemiştir. Yapmış olduğumuz araştırma ve incelemeler sonucunda birçok kaynağın varlığını tespit etmiş bulunmaktayız. Araştırmalarımız sonucunda kaynaklarda Viranşehir Mütesellimi olarak geçen Mehmet Bey, aslında bölgenin hatırı sayılır kişilerindendir. Haydutoğlu lakabıyla anılması ise bazı araştırmacıların onun haydut olduğu gibi yanlış bir sonuca varmalarına neden olmuştur.  Kaynağına ulaşılmadan yapılan bazı araştırmalar sonucunda tarihi bilgilerin yönünün saptırılması yahut istemeyerek de olsa tarihi bilgilerin yanlış verilmesi sonuçları doğmaktadır. Bu nedenle araştırmacı ve tarihçiler arşivlerden mutlaka yararlanmalıdırlar. M. K. Atatürk’ün deyimiyle: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” B. HAYDUTOĞLU MEHMET BEYİN SİYASİ FAALİYETLERİ                 Ayanların en büyük yardımcıları konumundaki mütesellimler, 17. yüzyılın başından 1826 yılına kadar Anadolu’nun birçok yerinde devlet adına görev yapmışlardır. Bizim de konumuzu oluşturan Haydutoğlu Mehmet Bey ise Bolu Vilayeti, Viranşehir Sancağında mütesellimlik görevinde bulunmuştur. 19. yüzyılın başında Bolu Vilayeti ve çevresinde görev yapan başlıca mütesellim ve ayan aileleri aşağıdaki gibidir
 SIRA NU   YERLEŞİM YERİ  MÜTESELLİM VE AYANLAR
 1 BOLU KOLÇAKPAŞAZADE HACI BEY
2BOLU (SULTAN KÖYÜ)CORAZOĞLU HALİL AĞA
3BOLUALABEYZADELER (BOSTANCIZADELER)
4SALIBEYEMİR HALİLOĞULLARI
5BOLU (ÇIKINLAR)RAMAZANBEYZADELER
6BOLU (SULTANBEY KÖYÜ)VELİOĞULLARI
7DÖRT DİVANKALINBACAKOĞLU İSMAİL BEY (İLYASZADELER)
8ÇAĞAHENDEKÇİOĞULLARI
9ÇELE VE GÖKÇESUKÜÇÜKHALİLOĞLU
10DÜZCE (ÜSKÜBÜ)TOPÇUOĞULLARI
11AKÇAŞEHİR (AKÇAKOCA)SERHOŞ OSMAN AĞA VE MEHMET AĞA
12GÖYNİK (GÖYNÜK)SÜLEYMAN AĞA
13MUDURNU VE ÇARŞAMBAPAŞABEYZADE ABDULLAH BEY
14EREĞLİALİ MOLLA
15BARTINÇALIKZADE
16AMASRAÇALIKZADE
17ÇERKEŞKADIKIRAN
18VİRANŞEHİR (SAFRANBOLU)HAYDUTOĞLU
19EFLANİTÖLEMENOĞLU
20DİRGİNEKÜÇÜK HALİLOĞLU HALİL AĞA
21KIRBELKAHVECİOĞULLARI
22PERŞEMBEKADIOĞULLARI
23GEREDEBIYIKLIOĞLU İSMAİL AĞA
24HAMAMLI HACI AHMETOĞLU
 Osmanlı Devleti Döneminde Bolu Vilayeti ve çevresinde görev almış ayanlar ve mütesellimler diğer bölgelerde olduğu gibi güçlerini pekiştirmişler ve padişahtan bağımsız bir biçimde sahip oldukları bölgeleri yönetmeye kalkmışlardır. Fakat birçok bölgede olduğu gibi Bolu ve çevresinde de hırsızlık, haksızlık ve zorbalık oldukça yaygındı. Örneğin Bolu Vilayetine bağlı Ereğli Sancağında görev yapan Ali Mola yeniçerilikten yetişme bir yönetici olmasına rağmen Ereğli, Devrek, Perşembe ve Dirgine bölgelerini haraca bağlamış ve halkı korkutmuştur. Ali Molla, Ereğli havalisinde doğmuş bir Osmanlı beyzadesi olarak belli bir süre sonra kendisini kaybetmiş ve kendi memleketine eziyet eder duruma gelmiştir.[13] Buna dair merkezden gönderilen fermanlar olayı açıkça göstermektedir. Bu fermanlardan birisinde şöyle anlatılmaktadır: “Bolu ve Viranşehir Sancakları miri varidatın en büyüklerinden olduğu halde bu iki sancağın voyvodalığı, bir müddetten beri bazı beylere verile gelmiş ise de adı geçen bu sancakların “Voyvodalık” idaresi ile fukaranın tazyik ve perişanına sebep olduğundan bundan böyle buraların Derebeyi Makulelerine ihale olunmayarak Büyük Valilere tevcih olunması emredilir.(1811–1826).[14] II. Mahmut Döneminde kaldırılan ayanlık ve mütesellimlik daha sonraları başka görev unvanlarıyla birlikte yeniden düzenlenmiştir. II. Mahmut’un emrinden sonra Bolu ve çevresinde ayanlar ve mütesellimler yok edilmiştir. Bunun yerine mutasarrıflıklar kurulmuştur. Bolu’ya ilk olarak Hüsrev Paşa mutasarrıf tayin edilmiştir. Hüsrev Paşanın Mutasarrıflığı Bolulular için bir ümit kapısı olarak görülmüşse de Hüsrev Paşa başka bir görev için Bolu’dan kısa süre içerisinde ayrılmıştır. Bu sırada devam eden Bükreş Seferi dolayısıyla Hüsrev Paşa orduya katılmış ve bu savaşı fırsat bilen ayanlar ve mütesellimler yeniden zorbalıkla görevlerini devralmaya çalışmışlardır.  Bu ayanlardan birisi olan Ali Molla, Ereğli Müftüsünün evini basarak kendisi ve ailesini katletmiştir. Küçük Haliloğlu adlı ayan ise Mutasarrıf Hüsrev Paşanın Bolu’dan ayrılmasından sonra hoşuna gitmeyen insanları öldürmüştür. Hatta öldürmekle de yetinmemiş Bolu Kadı Cami avlusunda kesik başlarını sergilemiştir. Bükreş Seferi devam etmesine rağmen Osmanlı Devleti, Bolu ve çevresinde meydana gelen olaylara binaen Ali Molla ve Küçük Haliloğlu’nu asi olarak ilan etmiştir. Sultan II. Mahmud (1803–1839), Bolu-Viranşehir-Bartın-Amasra ve Ereğli dolaylarında giderek güçlenen ve zenginleşen yerli derebeylerinin gücünü kırabilmek için bir dizi önlemler alma gereğini duymuş ve geniş yetkilerle Bolu’ya gönderdiği Mutasarrıf İbrahim Paşa’nın tevcih beratına da Bolu ve Viranşehir sancakları varidatı cesime-i müriyeden olub bazı derebeyi ve o makule kesana ihale olunagelmişse de Livayı merkumenin voyvodalık ile idaresi tazyik ve perişaniyi fukarayı mucib olmağla fi-mabad derebeyi ve o makulelere ihale olunmayub vülat-ı izama tevcih olunması”[15]  uyarısını yazdırmıştır.  Hüsrev Paşanın kâhyası Küçük İbrahim Paşa bu dönemde Bolu Kaymakamlığına atanmıştır.  Ordudaki görevini bırakarak Bolu’ya gelen İbrahim Paşa hemen asilerin peşine düşerek onlarla mücadeleye girişmiştir. Küçük Haliloğlu Halil Ağa, Dirgine taraflarında yakalanmış ve kafası kesilerek Bolu’ya getirilmiştir. İbreti âlem için kesik başı Saat Kulesi dibinde bir sırık üzerinde 15 gün ahaliye teşhir edilmiştir. Sıranın kendisine geldiğini anlayan Ali Molla memleketi olan Ereğli’de bir savunma hattı oluşturmuştur. Ereğli Ayanı Ali Molla bir taraftan bölgede gücünü artırmak için faaliyette bulunurken bir taraftan da devlet merkezi olan İstanbul’a şikâyet mektupları göndermiştir. 14 Mayıs 1811 tarihinde Ereğli kazası muhtarı ve Baba Limanı muhafızı Ali Molla’nın sadarete gönderdiği şikâyette Bolu kaymakamı ve Viranşehir'e vekil tayin ettiği Haydutoğlu tarafından kendisine teaddi ve tecavüz olunduğu ve kendisinden halkın memnun kaldığı ifade edilmiştir.[16] Osmanlı Arşivinde buna benzer yazıların sadece Ereğli’den değil diğer kazalardan da geldiği ve halkın Ali Molladan memnun olduğu belirtilmektedir.[17] Fakat bütün bunlara rağmen Ali Mollanın devlet aleyhine faaliyetlerde bulunması dolayısıyla Haydutoğlu Mehmet ve İbrahim Paşanın bölgede yaptığı faaliyetler göz ardı edilmiştir. İbrahim Paşa ve Hüsrev Paşanın kuşatmasına ancak on beş gün dayanabilen Ayan Ali Molla bir gece gemi ile Ereğli’yi terk ederek kaçmıştır. Daha sonra ise yakalanarak idam edilmiştir.  Arşiv belgelerinde Haydutoğlu Mehmet Beyin Bolu Kaymakamı İbrahim Paşa ile birlikte hareket ederek Ali Mollaya karşı mücadele verdiği anlaşılmaktadır. Ali Molla ve diğer ayanların bertaraf edilmesinden sonra bir bahaneyle Osmanlı Devleti’nin Haydutoğlu Mehmet Bey ve ondan sonra gelen Haydutoğlu beylerini bertaraf ettiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Viranşehir Mütesellimi Haydutoğlu Mehmet Bey de bu bertaraf edilen kişilerden birisi olmuştur. Osmanlı Devleti, ayanlık ve mütesellimlik müessesesini ortadan kaldırmak için öldürülen yöneticilerin mallarına da el koymuş ve ondan sonra gelebilecek aile efradının gücünü yok etmeyi amaç edinmiştir. Bu amaçla vilayet ve sancaklara gönderdiği devlet yöneticilerinden bölgelerde güç sahibi olan Ayan ve Metesellimler hakkında bilgiler istenmiştir. Bununla ilgili Bolu, Kastamonu ve Viranşehir Mutasarrıfı Seyyid Ali Paşa sadarete kendi bölgesiyle ilgili bilgiler göndermiştir. Seyyid Ali Paşa, 27 Şubat 1811 tarihinde sadarete yazmış olduğu mektupta Viranşehir Sancağına bağlı Ulus Kazası mütesellimi Haydutoğlu Mehmet’in idamı gerekirse ve emir verilirse derhal yerine getirileceğini ifade etmiştir.[18] 19 Ekim 1815 tarihinde sadarete yazmış olduğu mektup da ise Viranşehir Sancağına bağlı Ulus Kazası mütesellimi Haydutoğlu Mehmet’in şimdilik isyan, zulüm vb. kötü faaliyetleri yoksa da evvelce birçok kötü faaliyetlerinin olduğu ve eğer emredilirse veya bu konuda bir ferman yazılırsa Haydutoğlu’nun derhal yakalanabileceğini ifade etmiştir.[19] Bütün bu yazışmalar sonucunda Seyyid Ali Paşa, istediği fermanı almış ve Haydutoğlu Mehmet Beyin idam edilmesi kararlaştırılmıştır. 2 Kasım 1815 tarihinde yakalanan Viranşehir mütesellimi Haydutoğlu Mehmet Bey hemen idam edilmiş ve Viranşehir’de bulunan konağındaki eşyalar ile kaza, nahiyeler ve Amasra’daki bütün eşya, hayvan ve mal varlığı devlet hazinesine devredilmiştir.[20] 24 Kasım 1815 tarihinde ise Haydutoğlu Mehmet Beyin kesik başı İstanbul’a gönderilmiştir. Ayrıca sadaretten Haydutoğlu Mehmet Beyin mal varlığının tespiti için Başmuhasebe kaleminden bir memur tayin edilmesi de istenmiştir.[21] Haydutoğlu Mehmet Beyin bütün mal varlığı tespit edilip devlet hazinesine devredilmesi işlemi sırasında yapılan masraflar dolayısıyla Matbah-i Amire Emini Osman Ağaya yüz yirmi beş bin kuruş verilmiştir.[22] Haydutoğlu Mehmet Beyin Safranbolu ve Tekkeönü kasabalarında yer alan konaklarının eşyası ve bazı topraklar ise karısına ve çocuklarına verilmiştir.[23] Diğer bütün mal varlığı ise devlet hazinesine devredilmiştir.[24] Devlet hazinesine devredilen konak, toprak vb. mallar açık artırmayla devlet adına satılmış ve toplanan para da hazineye devredilmiştir. Ayrıca Safranbolu’daki konağında birçok silah, top ve cephane ele geçirilmiş ve bunlar Amasra Kalesi’ne gönderilmiştir.[25] Haydutoğlu Mehmet Beyin çevreye olan borçları da tespit edilmiş ve satılan mallarından elde edilen gelirle borçları ödenmiştir.[26] Borçların tespiti sırasında ise Haydutoğlu Mehmet Beyin İstanbul’daki işleriyle ilgilenen Sadık Bey uydurma taleplerle kendisinin de alacaklı olduğunu beyan etmiştir. Yapılan inceleme sonucunda Sadık Beyin Haydutoğlu Mehmet Beyin işlerini yaparken yolsuzluklar yaptığı ve paranın bir kısmını kendi işlerinde kullandığı anlaşılmıştır. Bu tespit sonunda Sadık Bey, İstanbul’dan sürgüne gönderilmiştir.[27] Haydutoğlu Mehmet Beyin İstanbul’da bulunan gemilerine de el konulmuştur. Fakat bazı gemileri tespit edilemediğinden dolayı tespit edildiği yerde devlet adına haciz edilmesi ilan edilmiştir.[28]   Osmanlı Devleti güttüğü politikalardan bertaraf ettiği bazı ayan ve mütesellimlerin aile efradını da devlet için kullanmıştır. Haydutoğlu Mehmet Beyin ailesinden bazı kişiler uzun yıllar Amasra ve çevresinde devlet adına görev yapmışladır. Örneğin 19 Ekim 1819 tarihli arşiv belgesinden Haydutoğlu Mehmet Beyin kardeşi Ali Beyin Amasra ve Kurucaşile bölgesinde devlet adına görevlendirildiği anlaşılmaktadır. Hayduttoğlu Mehmet Beyin idam edilmesinden sonra kardeşi Koç Ali, Amasra Muhtarı Yazıcıoğlu Ali ile işbirliği yapmıştır. Bunların bölge halkına baskı uyguladıkları belgelerle tespit edilmektedir. İlk bakışta bunlardan şikâyetçi gibi gözüken Serdaroğlu Mustafa’nın da aslında bir başka zorba olduğu, kasaba üzerindeki yetkinlik konusunda öncekilerle uyuşamadığı yahut bunların gücü karşısında etkisiz kaldığı için hükümete ahali adına şikâyetlerde bulunduğu; Kastamonu Valisi Ebubekir Paşa’nın 1820 tarihli şukkasında anlaşılmaktadır.[29] Ebubekir Paşaya göre, ortaya atılan suçlamalar; Haydutoğlu ve Yazıcıoğlu için geçersiz, fakat Serdaroğlu için doğrudur.[30] Çünkü Serdaroğlu Mustafa, yalanlar ve iftiralarla rakiplerini cezaya çaptırmak istemektedir.[31] Amasra Kadısı Mevlana Mustafa ise ilamında Koç Ali’nin ve Yazıcıoğlu’nun hüsnühallerinden söz etmektedir.[32] Haydutoğlu Mehmet Beyin oğlu Ali Bey ise Amasra nahiye müdürü olarak çalışmıştır. 21 Temmuz 1861 tarihli arşiv belgesinde Ali Beyin borçlu olduğu ve borcun kendisi yahut kefili olan Mustafa Ağadan tahsili istenmektedir.[33]                 Haydutoğlu Mehmet Bey ile ilgili kaynaklarda ve arşiv belgelerinde farklı bilgiler yer alıyor olsa da onun Viranşehir (Safranbolu) mütesellimi olarak görev yaptığı zaman zaman Osmanlı Devleti ile iyi geçindiği zaman zaman da Osmanlılara karşı mücadele verdiği arşivlerden anlaşılmaktadır. Haydutoğlu ile ilgili arşiv kayıtlarından yola çıkarsak kendisinden bazen Viranşehir Mütesellimi Haydutoğlu Mehmet, bazen de Viranşehir’e tabi Ulus kazası mütesellimi Haydutoğlu Mehmet olarak bahsedilmektedir. Haydutoğlu Mehmet Bey, Bolu Kaymakamı İbrahim Paşa ile birlikte hareket ederek bölgede gücünü artırmıştır. Hatta Haydutoğlu Mehmet Bey ile Bolu Kaymakamı İbrahim Paşanın gücünden rahatsız olan Benderkili Muhafızı Ali Molla, bu iki yöneticiyi Sadrazam Ahmed Paşaya şikâyet etmiştir. Arşiv kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre Ali Molla’nın şikâyeti şöyledir: Mutasarrıf Hüsrev Mehmet Paşanın Bolu'da kaymakamı olan İbrahim Paşa, Viranşehir sancağındaki vekil Haydutdoğlu ile bilittifak halkın edasına müteahhid olduğu taksiti evve emvaline nefisleri için üç dört kat ilavesiyle cebren tahsile kıyam ve topladıkları askerlerle sevahil kazaları kurdukdan sonra Benderkili'yi muhasara etmişler, halkın mugayir-i rıza hareketten çekinmektedir.[34] Arşiv kaynaklarında Benderkili adıyla anılan bölge Karadeniz Ereğli’dir. Bu dönemde Ereğli’nin yöneticisi olarak aslen Amasralı olan Ali Molla yer almaktadır.  Necdet Sakaoğlu, Ceşm-i Cihan Amasra adlı eserinde 1901 tarihli Kastamonu Salnamesinin Amasra Bölümü, İdare-i Mahsusa Acentesi ve Fener Memuru Mustafa Bey ile ilgili olarak yazmış olduğu bölümde Ali Beyden de bahsetmiştir. Buna göre: “Bu zat (Ali Bey), Haydutoğulları namıyla anılan ailedendir. Ali Bey, uzunca bir süre Tekkeönü’nde derebeylik etmiş, idamından sonra oğulları Amasra’ya göçmüşlerdir. Mustafa Bey’in oğlu Ali Bey ise bir aralık Amasra Nahiye Müdürlüğüne vekâleten bakmıştır.[35] Burada Ali Bey lakabıyla verilen kişi Haydutoğlu Mehmet Beyin kardeşi Haydutoğlu Koç Ali Beydir. Necdet Sakaoğlu yine eserinde Haydutoğlu Ali Beyin Muallim muavini Ali Galip Efendi ve kâtibi İbrahim Efendinin çok kısa sürelerle asaleten veya vekil olarak reislik yaptıklarını yazmaktadır.[36] Ayrıca Bartın ve çevresinde Kurtuluş Savaşı sırasında yararlılık gösteren ve milli orduya katılan kişilerin görev ve sayılarını vermiştir. Bu sayıları verirken Kurucaşile bölgesinden katılan 18 kişinin Haydutoğlu çetesi efradından olduğunu beyan etmiştir.[37] Her ne kadar eserde Haydutoğlu çetesi olarak yazılmışsa da arşiv belgelerinde kastedilen bu 18 kişinin Haydutoğlunun yaşadığı yer olan Kurucaşile bölgesi insanları olduğunu vurgulamak için yazıldığı düşünülmektedir. Bu kişiler Bartın Boğazından Kurucaşile’ye kadar olan bölgeyi düşman işgalinden korumak için görevlendirmiştir. Bir nevi Kuvayımilliye Birliği olarak görev yapmışlardır. Bunların Kurucaşile Kuvayımilliyecileri yahut Haydutoğlu kuvvacıları olarak nitelendirildiği düşünülmektedir. Bu bölgeyi korumakla görevli Haydutoğullarına Bartın’da uzun yıllar Belediye Başkanlığı yapmış olan Samancıoğlu Kemal Bey komutanlık etmiştir. 73 kişiden ibaret olan bu Kuvayımilliye birliğinin 55 kişisi ise Amasra efradındandır. Bu birlik daha sonraları düzenli orduya katılmak için bölgeden ayrılmıştır. Bartın’ın Kurucaşile bölgesinde Haydutoğlu Mehmet Beyin soyundan gelenler uzun yıllar yöneticilik yapmışlar ve halka kendilerini kabul ettirmişlerdir. Örneğin bazı kaynaklarda Haydutoğlu Mustafa Beyden bahsedilmektedir. Buna göre Kölnische Zeitung adlı Alman gazetesinin Türkiye muhabiri olan Ernst Von Der Nahmer (1862–1919)  Bartın ve Kurucaşile yöresinde Haydutoğlu Mustafa Beyle dolaşmıştır. Haydutoğlu Mustafa Bey vaktiyle Hirschfeld’e rehberlik etmiştir. Hirschfeld, 19. yüzyılın sonlarına doğru Bartın üzerinden 1882 yılında Amasra’ya kadar olan bölgede seyahat etmiştir. Hirschfeld seyahat notlarında Amasra’nın sessiz, adeta uykuda bir kasabacık halinde bulunduğunu yazmıştır. Amasra’nın adeta dünyadan tecrit edilmiş olduğunu, hâlbuki Bartın çayının o sırada çok canlı bir faaliyete sahne olduğunu vurgulamıştır. Amasra’nın yüksek tepelerden bakıldığında büyük bir ihtişama sahip olduğunu da belirtmiştir. Hirschfeld’in notlarında Amasra’nın yaşlı, sempatik bir müdür tarafından idare olunduğuna dair bilgiler mevcuttur.[38] İşte bu müdür Haydutoğlu Mustafa Bey’dir. Mustafa Bey 1815 yılında asılan Haydutoğlu Mehmet Beyin soyundandır.   SONUÇ Haydutoğlu Mehmet Beyin idam edilmesinden sonra da onun köyü olan Kurucaşile, Kapısuyu, Çambu, Tekkeönü vb. yerler denizcilik faaliyetlerine devam etmiştir. Haydutoğlu Mehmet Beyin bıraktığı gemicilik mirası bu bölgede günümüzde de devam etmektedir. Haydutoğlu Mehmet Beyin mütesellim olarak görev yapması nedeniyle yaşamış olduğu Kurucaşile, Tekkeönü vb. yerleşim yerleri Osmanlı döneminde divan merkezi olarak kullanılmışsa da onun idamından sonra bu bölgeler kazalara bağlanmıştır. Haydutoğlu sülalesi günümüzde Kurucaşile, Amasra, Bartın ve İstanbul gibi merkezlere dağılmıştır. Dedelerinin kim olduğuyla ilgili çok fazla bilgileri bulunmasa da yöre halkının anlattığı hikâyelerden Haydutoğlu Mehmet Beyin asil, cesaretli, halkına hizmet eden ve devletine bağlı bir hizmet adamı olduğu anlaşılmaktadır. Fakat Osmanlı Devletinin yürütmüş olduğu politikanın sonucunda birçok ayan gibi o da hayatını feda etmek durumunda bırakılmıştır.   KAYNAKÇA
  1. ARŞİV BELGELERİ
  1. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Fon Kodu:MAD.D., dosya  no:964, gömlek no:9758.
  2. BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:964, gömlek no:41260/L
3.       BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:505, gömlek no:248874.       BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:505, gömlek no:24887/A5.       BOA, Fon Kodu: C.ML., dosya  no:466, gömlek no:190006.       BOA, Fon Kodu: C.ML., dosya  no:466, gömlek no:189937.       BOA, Fon Kodu: C.ML,, dosya no:398, gömlek no:163438.       BOA, Fon Kodu: C.ML.,, dosya no:185, gömlek no:77339.       BOA, Fon Kodu: C.ML.,, dosya no:291, gömlek no:1193810.    BOA, Fon Kodu: C.ML.,, dosya no:297, gömlek no:1210711.    BOA, Fon Kodu: C.ML., dosya  no:296, gömlek no:1209912.    BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:503, gömlek no:2471713.    BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:410, gömlek no:2132914.    BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:36328/B15.    BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:3632816.    BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:36328/A17.    BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:36328/C18.    BOA, Fon Kodu: A.]MKT.DV., dosya no:195, gömlek no:6919.    BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:995, gömlek no:41857/F 
  1. TETKİK ESERLER VE MAKALELER
 1.       Bilgili, Ali Sinan, “Türk Devlet Hiyerarşisinde Boy Beyi (Safevi ve Osmanlı Örnekleri)”, TDAV Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı:149, İstanbul 2004.2.       Çadırcı, Musa, “II. Mahmut Döneminde Mütesellimlik Kurumu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, sayı: 3–4, Ankara 1970.3.       Eyice, Semavi, Küçük Amasra Tarihi ve Eski Eserler Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1965. 4.       Karakaş, Muhammed, “XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Ayan ve Mütegallibeler”, Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, (16–17 Nisan 1998), Kayseri 1998.5.       Konrapa, Zekai, Bolu Tarihi, Bolu 1960.6.       Köker, H. Sıdkı, “Osmanlı İmparatorluğunda Ayan Teşkilatı”, Ülkü Dergisi, sayı: 42, Ankara 1950.7.       Kuran, Ercüment, “Ondokuzuncu Yüzyılda Anadolu’nun Sosyal Tabakalaşmasında Ayanların Yeri”,  Tarih ve Sosyoloji Dergisi Semineri, (28–29 Mayıs 1990), İstanbul 1991.8.       Mutafçieva V. P., “XVIII. Yüzyılın Son on Yılında Ayanlık Müessesesi”,  (Çeviren: Bayram Kodaman), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı: 31, İstanbul 1977.9.       Sakaoğlu, Necdet, “Ayan Mehmed Ağa ve Konağı”,  Tarih ve Toplum Dergisi, sayı:90, İstanbul 1991.________, Ceşm-i Cihan Amasra, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999.10.    Özkaya, Yücel, “XVIII Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayanlıkları Ele Geçirişleri ve Büyük Hanedanlıkların Kuruluşu”,  Belleten, sayı: 168, Ankara 1978.________,  “XVIII. Yüzyılda Mütesellimlik Müessesesi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, sayı:3–4,  Ankara 1970. 11.    Talat, Mümtaz Yaman, “Osmanlı İmparatorluğu Teşkilatında Mütesellimlik Müessesesine Dair”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, Ankara 1944.Not:Türk Dünyası Araştırmalar Vakfına ait “Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi”nin 178 nolu sayısında yayınlanmıştır.



*   Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, salihyilmaz@hotmail.com ** Milli Eğitim Bakanlığı, Çankaya İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü
 
 
[1] H. Sıdkı Köker, “Osmanlı İmparatorluğunda Ayan Teşkilatı”, Ülkü Dergisi, sayı: 42, Ankara 1950, s. 19–24.
[2] Ercüment Kuran, “Ondokuzuncu Yüzyılda Anadolu’nun Sosyal Tabakalaşmasında Ayanların Yeri”,  Tarih ve Sosyoloji Dergisi Semineri, (28–29 Mayıs 1990), İstanbul 1991, s. 163–168.
[3] V. P. Mutafçieva, “XVIII. Yüzyılın Son On Yılında Ayanlık Müessesesi”,  (Çeviren: Bayram Kodaman), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı: 31, İstanbul 1977, s. 163–182.
[4] Ali Sinan Bilgili, “Türk Devlet Hiyerarşisinde Boy Beyi (Safevi ve Osmanlı Örnekleri)”, TDAV Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı:149, İstanbul 2004, s. 101–128.
[5] Yücel Özkaya, “XVIII Yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayanlıkları Ele Geçirişleri ve Büyük Hanedanlıkların Kuruluşu”,  Belleten, sayı: 168, Ankara 1978, s. 667–723.
[6] Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyılda Mütesellimlik Müessesesi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, sayı:3–4,  Ankara 1970, s. 369–390.
[7] Musa Çadırcı, “II. Mahmut Döneminde Mütesellimlik Kurumu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, sayı: 3–4, Ankara 1970, s. 287–296.
[8] Muhammed Karakaş, “XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Ayan ve Mütegallibeler”, Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, (16–17 Nisan 1998), Kayseri 1998, s. 259–266.
[9] Mümtaz Yaman Talat,  “Osmanlı İmparatorluğu Teşkilatında Mütesellimlik Müessesesine Dair”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, Ankara 1944, s. 75–105.
[10] Necdet Sakaoğlu, “Ayan Mehmed Ağa ve Konağı”,  Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı:90, İstanbul 1991, s. 23–29.
[11] Necdet Sakaoğlu, , Çeşm-i Cihan Amasra, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,, 1999, s. 90.
[12] Zekai Konrapa, Bolu Tarihi, Vilayet Matbaası Yay., Bolu 1960, s. 357.
[13] Zekai Konrapa, a.g.e., s. 352.
[14] A.g.e., s. 354.
[15] Necdet Sakaoğlu, Çeşm-i Cihan Amasra, s. 88–89.
[16] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Fon Kodu:MAD.D., dosya  no:964, gömlek no:9758.
[17] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:964, gömlek no:41260/L
[18] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:505, gömlek no:24887
[19] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:505, gömlek no:24887/A
[20] BOA, Fon Kodu: C.ML., dosya  no:466, gömlek no:19000
[21] BOA, Fon Kodu: C.ML., dosya  no:466, gömlek no:18993
[22] BOA, Fon Kodu: C.ML,, dosya no:398, gömlek no:16343
[23] BOA, Fon Kodu: C.ML.,, dosya no:185, gömlek no:7733
[24] BOA, Fon Kodu: C.ML.,, dosya no:291, gömlek no:11938
[25]BOA, Fon Kodu: C.ML.,, dosya no:297, gömlek no:12107
[26] BOA, Fon Kodu: C.ML., dosya  no:296, gömlek no:12099
[27] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:503, gömlek no:24717
[28] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:410, gömlek no:21329
[29] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:36328/B
[30] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:36328
[31] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:36328/A
[32] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:774, gömlek no:36328/C
[33] BOA, Fon Kodu: A.]MKT.DV., dosya no:195, gömlek no:69
[34] BOA, Fon Kodu: HAT, dosya no:995, gömlek no:41857/F
[35] Necdet Sakaoğlu, a.g.e., s.181.
[36] A.g.e., s. 199.
[37] A.g.e., s. 191-192.
[38] Semavi Eyice, Küçük Amasra Tarihi ve Eski Eserler Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara 1965, s. 58.